1980’li yıllarda fırıncılık mesleği günümüze göre daha çok para kazandırıyordu, disiplin vardı. O dönem de fırıncılar sadece patronluk yapıyordu şimdi ise günümüz şartları yüzünden patronlar ekmeği pişiriyor. 80’li yıllara olan özlem var eski fırıncılarda. İşte o dönemin fırıncıları.
Peki kim onlar? İstanbul’da yaşayan ve aynı sektöre gönül veren iki kader ortağı. İkisi de fırıncılık sektörüne ömrünü adamış, biri fırın açmış kendine, yıllar içerinde işin ustası olarak oda başkanlığı dahi yapmış. Diğeri ise dağıtım görevini üstlenerek yıllarca ekmekleri insanlarla buluşturmak adına direksiyon sallamış.
Mustafa Özaydın Mustafa ÖzaydınMustafa Özaydın yıllarca fırıncılık sektöründe çalışmış usta isimlerden. Ayrıca 20 yıl İstanbul Fırıncılar Odası Başkanı olarak da görev yapmış.
Mustafa Özaydın aslen Karabüklü. 1933 yılında Karabük’ün Eflani kazasında doğmuş, ilkokulu orada okuduktan sonra askere gidinceye kadar yine aynı yerde yaşamış. Askerliği bitince 1956 yılınca İstanbul’a gelmiş ve Kocamustafapaşa’da bir fırında tezgahtarlık yaparak balşamış mesleğe. Ardından bu sektörü çok sevmiş ve ilk fırınını açmış.
Rami, Fatih, Üsküdar, Kasımpaşa, Sağmalcılar, Kartal derken İstanbul’un birçok ilçesinde tam 7 tane fırın açmış.
“Fırıncılık zor meslektir emek ister, 24 saat çalışırsın. Cenazeye gidemezsin, hiçbir etkinliğe katılamazsın sürekli çalışman gerekir” diye belirten Mustafa Özaydın, “ayrıca fırıncılık hesap kitap işidir un, tuz, maya, kırtasiye, elektrik derken 45 kalem gideri vardır” diye ekliyor sevdiği mesleğini anlatırken.
Fırıncılık mesleği eskiden çok iyiymiş, para kazanabiliyorlarmış. 80’li yıllarda fırıncılığın çok iyi olduğuna dikkat çekiyor Özaydın. “Ben oda başkanıyken belediye ve fırıncılar iç içeydi. Esnaf birliğine ve valiye müracaat ettiğimde fırıncının hakkını alırdık” diyerek eski yıllara özlemini anlatıyor.
Mustafa Özaydın 20 yıl İstanbul Fırıncılar Odası’nın başkanlığını yapıyor. Oda başkanı seçilme hikayesi ise şöyle. Beyazıt’ta genel kurul yapılıyor, oy birliği ile başkan seçiliyor Özaydın ama şartı var elbet. “Eğer sizler temizliğe dikkat eder, lezzetli ve tam gramajlı ekmekler yaparsanız kabul ederim başkanlığı diyor” ve ekliyor “o zamanki fırıncılar beni dinlediler ekmekler zaten lezzetliydi, her gün traş olup temizliğe dikkat ederlerdi.”
Şuanda fırıncılık mesleği bırakın para kazandırmayı fırıncıları eksiye götürüyor. 80’li yıllarda ise farklıymış. Bu farkı şöyle anlatıyor Özaydın, “ ben oda başkanıyken fırıncı evini, arabasını aldı, şimdi ise yapamıyor” diyor.
Şimdi 87 yaşında olan Mustafa Özaydın son olarak oda başkanına mesaj vermeyi de unutmuyor tabi. “Hesabınızı kitabınızı iyi yapın, Fırıncılara zam geldiği zaman alın” diyor.
İrfan Keleş İrfan Keleş1945 Ardeşen doğumlu İrfan baba. İrfan baba diyorum çünkü özellikle Anadolu Yakası fırıncıları tarafından böyle bilinir. İlk, orta ve lise eğitimini Ardeşen’de alan Keleş, yüksek tahsilini Ankara’da yapmış. Ardından devlet memurluğu hayatı başlamış ama siyasi görüşünden dolayı açığa alınmış.
O dönemde evli ve iki çocuk babası olan Keleş mecburen kendine yeni bir iş aramak zorunda kalmış. Ve fırıncılık sektörüne şoför olarak giriş yapmış
“İki ay sonra mesleğin zirvesine ulaştığını” söylüyor Keleş ve ekliyor “ bütün bakkallarla iyi diyalog kurdum 1 günde 7 bin ekmek sattım” diyor.
Fırıncılık zor bir meslek o yüzden sabır istiyor. “Bu mesleği severseniz yapabilirsiniz” diyen İrfan baba o yıllarda fırıncıların çok disiplinli olduğuna dikkat çekiyor. 80’li yılların fırıncılarından bahsediyor elbette. Herkes birbirine saygı duyarmış. Fırıncılık mesleği o dönemlerde para kazandırırmış.
O yıllarına olan özlemini dile getiren İrfan babanın bir de efsaneleşen “deniz bakkal” hikayesi var. Aslında bu hikayeyi kendi ağzından dinlemelisiniz. Deniz bakkal hikayesini bir çok fırıncı bilir ama bilmeyenler için kısa anlatalım.
O dönemde çalıştığı fırın sahibi dağıtımdan sonra kalan bayat ekmeğin fırına geri getirilmesini istemiyormuş. Bir gün arkadaşlarıyla sohbet ederken aklına bir fikir gelmiş. Bayat ekmekleri denize atmaya başlamış. Tabi o zamanlar hangi bakkala kaç ekmek verdiklerini deftere yazarak kayıt altına alırlarmış. Ekmekleri denize atarak deniz bakkal 50 ekmek gibi not almış. Bu arada ekmeğin parasını da kendi cebinden ödüyormuş. Bir gün patronu deniz bakkal ile tanışmak istemiş. İrfan baba da patronunu alıp deniz kenarına götürerek "işte deniz bakkal” demiş.
Şuan 76 yaşında olan İrfan baba halen dahafırınlarda dernek yöneticiliği yapmaya devam etiiğini ama bunu sağlıklı kalabilmek için yaptığını söylüyor. Üstelik herkese tavsiye ediyor. ”İnsanda hareket olmalı.”