Ekmeğin ve buğdayın sürdürülebilirliği İstanbul'da düzenlenen Yerel Tohumlar Farkındalık Semineri'nde masaya yatırıldı. Seminerde bir konuşma yapan Prof. Dr. Alptekin Karagöz, "1930'dan bu yana buğday genetik çeşitliliğinin yüzde 92'sini kaybetmişiz. Yerel çeşitlerde kriz her an var. Genetik çeşitlilik sürekli düşüyor ama biz bir şekilde bunların bir kısmını gen bankalarımıza aldık. İklim bu kadar belirgin şekilde değişmeden önce de biz bunları bırakmaya başlamıştık. İnsanlar köyden kente göçtü. Bunları ekecek kimse yok" dedi.
İstanbul Halk Ekmek koordinasyonu ile Büyükada'da 'Yerel Tohumlar Farkındalık Semineri' düzenlendi. İstanbul ve Türkiye'de ekmeğin ve buğdayın sürdürülebilirliği adına planlanan konuların masaya yatırıldığı seminere, ata tohumları ve yerel buğday çeşitliliği konularında uzman akademisyenler, tarım il ve ilçe müdürlükleri temsilcileri, sosyal medya fikir liderleri, İBB ve ilgili iştiraklerin yetkilileri katıldı.
Birçok farklı konunun konuşulduğu toplantıda Türkiye'nin buğday biyoçeşitliliği ve sürdürülebilirliği hakkında açıklamalarda bulunan Aksaray Üniversitesi Park ve Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alptekin Karagöz, yerel çeşitlerde krizin her an olduğunu ve bu durumun iklim krizinden çok daha önce başladığını ifade etti.
"GENETİK ÇEŞİTLİLİĞİNİN YÜZDE 92'SİNİ KAYBETMİŞİZ"
Prof. Dr. Alptekin Karagöz, "Buğday Karacadağ'dan çıkıp dünyaya yayılan bir ürün olduğu için bunun da en büyük çeşitliliği bizdedir. Toplum geliştikçe yerel çeşitlerin kullanımı azalıyor, üretimi azalıyor. Yerel çeşitlerin birçok sıkıntıları da olabiliyor. Kendi çevrelerine uyum sağladıkları için o çevrenin dışına çıktıklarında çok fazla birşey yapamıyor. Onun için çeşitlilikte yıllar içerisinde azalma meydana geldi.
Çeşitliliğin büyük ölçüde, yüzde 92'sini kaybettik. 1930'dan bu yana buğday genetik çeşitliliğinin yüzde 92'sini kaybetmişiz. Biz genetik çeşitlilikle birlikte geleneksel bilgiyi de kaybediyoruz işin acı tarafı o. Toroslar'da göçebe hayatını yaşayan insanlar eskiden bütün hayatını tamamen bu bitkilere bağlamıştı. Kendisini, hayvanlarını bile bu bitkilerle tedavi ediyorlardı. O göçebe hayat bittikten sonra geleneksel bilgi de kayboluyor" diye konuştu.
"SİYEZ VE GERNİK BUĞDAYINDA BİR SIKINTI YOK"Prof. Dr. Karagöz, "Şu anda siyez ve gernik buğdayında bir sıkıntı olmadığı görülüyor. Siyezin ekiliş alanına bakarsak önce çok yüksekti sonra 4 bin hektara kadar düştü. 4 bin hektar çok küçük bir miktar tüm buğday alanları için. O tekrar yükselmeye başladı.
Bir ürün para ediyorsa ya da değerlendirilebiliyorsa o kendisini devam ettirir; ama siz bundan birşey elde etmiyorsanız, ekonomik değeri yoksa, insanlara da bunun devam ettirilmesi şeklinde bir telkinde bulunamazsınız. Siyezin gluten meselesinden dolayı daha büyük pazarı var.
İnsanlar bunu yedikleri zaman glutenden uzaklaştıklarını zannediyorlar. Öyle bir bilgi empoze edildi ama o da yanlış. Bunların hepsinde gluten var. Empoze edilme olayından dolayı siyez kendisini bir parça daha iyi kurtardı. Hepsinde gluten var, çavdar da var. Gluteni daha az. Onun için siyezin ekmeği olmaz. Siyez ekmek kalitesi bakımından sıfır ama insanlar birşey zannediyor. Çünkü öyle empoze edildi vatandaşa." ifadelerini kullandı.
"KRİZ HER AN VAR"Prof. Dr. Karagöz, "Yerel çeşitlerde kriz her an var. Genetik çeşitlilik sürekli düşüyor ama biz bir şekilde bunların bir kısmını gen bankalarımıza aldık. İzmir'de de var, Ankara'da da var. Bunları bir ölçüde gen bankasına aldık; ama düşüş devam ediyor çünkü dünya değişiyor, beslenme alışkanlıkları değişiyor, iklim değişiyor.
Yerel çeşitler diğerleri kadar verimli değil. İklim bu kadar belirgin şekilde değişmeden önce de biz bunları bırakmaya başlamıştık. İnsanlar köyden kente göçtü. Bunları ekecek kimse yok. Ekmek zehir değildir, insanları besleyen üç besinden biridir buğday. Bazı insanlar için zehirdi; çölyak hastaları için zehirdir" ifadelerini kullandı.
"HEDEFİMİZ ANADOLUDA BUĞDAY ALANLARINI ÇOĞALTMAK"İstanbul Halk Ekmek Yönetim Kurulu Başkanı Özgen Nama da, "Çiftçiyi ve üretimi destekliyoruz. Üretim olmazsa, eğer çiftçiyi desteklemezseniz, doğrudan ürünleri satın almazsanız bir sonraki rekoltede veriminiz düşer.
Üretimi artırmanın yolu doğrudan desteklemektir. Hedefimiz Anadolu'da buğday ekim alanlarını daha da çoğaltmak ve ekilemeyen alanları tekrardan ektirebilmek ve çiftçiye bu güvenceyi vermek. Eğer buğdayda biz tekrar üretime dönebilirsek bu ülkede dışa bağımlı olmaktan kurtuluruz" diye konuştu.
"YEREL TOHUMLAR ÜRETEN ÜRETİCİLERİ DESTEKLEMEK İSTİYORUZ"İstanbul Halk Ekmek Genel Müdürü Okan Gedik de, "İstanbul Halk Ekmek olarak senelik yaklaşık 150 bin ton civarında buğday karşılığı un kullanıyoruz. Bununla ilgili gerek gördüğümüz zaman piyasaya doğrudan satın alma için çıkıyoruz. Özellikle 2022 senesinde Rusya ve Ukrayna Savaşı'ndaki arz sıkıntısı ve riskleri sebebiyle İstanbul'da yerleşik ve üretim yapan çiftçilerimizden yaklaşık 7 bin 200 ton civarında doğrudan satın alma yaptık.
Çiftçilerimiz bize ürettikleri buğdayları getirdiler, biz de yerel toplama noktaları itibarıyla bunları aldık. Karşılığında da Toprak Mahsulleri Ofisinin uyguladığı fiyat politikasına benzer bir politikayla ve kısa vadelerde ödemeler yaparak çiftçimizi, özellikle küçük üreticilerimizi destekledik.
Özellikle küçük ve yerel üreticileri, yerel tohumlar üreten üreticileri desteklemek istiyoruz. Bu konudaki çabalarımız bu seminerlerle beraber artarak devam edecek" dedi.
Kaynak: Tuna Gazete